comTalks’taki ilk yazımda, dün gerçekleşen Dijital İK 2012 konferansı izlenimlerimi anlatacağım. “Sosyal ağlar çağında yetenek yönetimi” temasına sahip olan Dijital İK 2012, bu sene ilk defa gerçekleşti. Ancak kabul etmek gerekirse, beklentileri tam olarak karşılayamadı.

Konferansta genel olarak, hepimizin adını bildiği şirketlerin dijital dünyayı kendi insan kaynakları politikalarına nasıl entegre ettikleri anlatıldı. Bu araçlar arasında, kurum içi özgeçmişlerin oluşturulması için kullanılan platformlar ya da yetenek yönetimi süreçlerinin yürülmesini sağlayan online arayüzler bulunduğu için, sosyal medyayı ve dijital dünyayı tam olarak entegre etmiş çok fazla proje ile karşılaştığımızı söyleyemem. TAV havalimanlarının, farklı ülkelerdeki çalışanlarının o ülkelerle ilgili görüşlerini ve tavsiyelerini paylaşabildiği; bu şekilde de her bir ülke hakkında çalışanlarının deneyimlerine dayalı olarak bilgi alınabilecek bir platform oluşturulduğu “TAV Abroad” projesi ise güzel bir crowdsourcing örneği olarak dikkatimi çekti. Öte yandan neredeyse hiçbir konuk, LinkedIn ya da Facebook’u işe alım süreçlerine nasıl dahil ettiklerinden bahsetmedi (bunun sebebi, bahsi geçen mecraların aslında düşünüldüğü kadar aktif kullanılmıyor olması da olabilir belki). 

C-section’dan Tuna Tiryakioğlu ve Egon Zehnder International’dan Murat Yeşildere’nin sunumları ise dijital dünya ile insan kaynaklarının bütünleşmesini daha başarılı bir şekilde vurguladı. Online medya kullanıcılarının bıraktığı sanal izlerinin kendilerini hiçbir zaman terk etmediği, iş başvurularının üçte birinin online mecralarda bıraktığımız ayak izleri sebebiyle reddediliyor olması konferansın bu bölümünde öne çıkan bilgiler arasındaydı.

Dijital İK 2012 konferansının benim izlenimlerime göre 3 tane önemli sonucu bulunuyor:

  • Türkiye’deki şirketlerin dijital dünyayı, insan kaynakları politikalarına tam anlamıyla entegre edememiş oldukları, bahsettikleri projelerden az çok anlaşılabiliyor. Zaten bugün itibariyle LinkedIn’e baktığımızda, toplamda 219 iş ilanının olduğunu ve bunların 45’inin 3 tane şirkete ait olduğunu görebiliyoruz. Tuna Tiryakioğlu’nun da belirttiği gibi, Türkiye’deki neredeyse hiçbir şirketin kariyer sayfasında, insanların LinkedIn profillerini, iş ilanlarına başvurmak için kullanabileceği “LinkedIn ile başvur” butonu bulunmuyor.
  • Ne yazık ki hala, dijital dünya ve insan kaynakları arasındaki ilişkiyi şirketlerdeki İK yetkilileri değil, dijital dünyaya uzman, işin o tarafında çalışan insanlar anlatabiliyor. Bunun bir an önce, tamamen tersine dönmese bile en azından eşitlenmesi gerekmekte.
  • Çalışan markası ve dijital itibar gibi konuların bu kadar gündemde olduğu (ve önemlerinin hiç de azalacak gibi görünmediği) bir dönemde İK birimlerinde, dijitale ve belki de en önemlisi pazarlama dünyasına aşina birilerinin bulunması gerekiyor.